Web Tasarım Ankara

  

Düşünceler İyi Ve Cesur Olanların Beyinlerinde,

Kollarında Gelişmelidir; Yoksa Rüya Olmaktan İleri Gidemezler.

EMERSON

 

Hayaller gerçeğe dönüşür, sen yeter ki rüyalarına sahip çık…

Karakterimize sahnede yön vermek istiyorsak düş gücümüzün kullanılabilirliğini kabul etmemiz gerekir. Bu sayede oyunun karakter çözümünde yönetmenden aldığımız tavsiyeleri düş gücümüze havale ederiz ve oradan gelen düş komutlarını sahnede uygularız. Bu sebeple düşüncelerimiz, yeteneğimizin ana besin kaynağı olan düş gücünün esnekliğine güvenmek zorundadır. Oyuncu sahne performansında düşleriyle hareket ederse rolünü gerçeğe hakkıyla dönüştürür. Sahnede aldığımız her nefesi sanki oyun karakterinizinmiş gibi soluyarak rolümüzü damarlarımızda hissederek kendimizi o karakterin yerine rahatlıkla koyabiliriz.

Benim sanat hayatım hayal perdemin ışığına güvenmekle başladı. Ve ışığım el verdiği sürece perdeme yansıyan gölgemin peşinde koşarak yapılmamışı, yapmaya gayret ettim. Çoğu zaman perdemde hayal kırıklıklarım oldu ve çoğu zaman düşlerimden vazgeçmeyi düşündüm, ama her defasında ayağa kalkarak hayallerimi yansıtan perdeme sadık kaldım...

Perdemin ışığını veren Rabbıma şükürler olsun ki hayallerim yüreğimi çoğu zaman cam kırıklarıyla doldurdu ama o cam kırıkları dahi yeteneğime yol gösterdi ve düşlerim her daim hayal perdesinde vücut buldu...

 

 

Artık hayallerim suya düşecek diye kaygılanmıyorum.

Çünkü onlar düş, düşe yüzmeyi öğrenmişler...

Cemal Süreyya

 

 

 

Rüyalarıma yol gösteren hayallerim gerçek oldu…

Gece yarısı en tatlı rüyalarımın arasında sevinçle buldum diyerek uyanmış ve yanı başımda bulunan çift dikişli karalama defterime düşlerimi çizivermiştim… Düşlerimin kahramanı top cambazı olan kuklam, uyurken düşlerimde tekniğini keşfettiğim beş kuklamdan biri oluyordu. Ons ekiz ipe bağlanarak oynayan kuklamın, iplerinin vücudunun nerelerine, nasıl bağlanacağını rüyamda görmüş ve sabah yine unuturum korkusuyla kabus görmüş gibi yataktan fırlıyordum. Düşlerimin kahramanları her ne hikmetse o sıralar hep kuklalarım oluyordu… Rüyalarımda yeni kuklaları keşfedip onları hayal perdemde gerçeğe dönüştürmek için düşlerim yeteneğime yol gösteriyordu.

O sıralar sahne tutkumu gecelere teslim ediyordum. Ve gözü kapalı olduğum anlarda, çocukluğumda nefret ettiğim kuklalarla düş gücümün cesaretiyle dost oluyordum. Düşlerim sanatımı, sanatım düşlerimi tetikliyordu ve ailemin geçim kaynağı olan kuklalarla dostluğum bir şekilde pekişiyor ve sahne becerilerimin kahramanı kukladaşlarımla sanat birlikteliğim bu günlere kadar gelebiliyordu. Çocukluğum aile tiyatromuzun vazgeçilmezi olan kuklalardan nefret etmekle geçiyordu… Çünkü onlar yüzünden gerçek hayatımda hiç arkadaşım olmamıştı… Babam tiyatronun organizasyonunu yapmak için yanımızdan ayrıldığı zaman annem ve ben otel odasında o sevimsiz kuklalarla onun geri dönmesini haftalarca beklerdik… Filanca şehrin postane kapısında telefon için saatlerce beklediğimiz günlerde babamdan haber gelirdi ve biz falanca şehre gitmek için filanca şehrin otogarında otobüsün şoförüyle kukla sandıklarını alması için pazarlık ederdik. Kuklaların bulunduğu sandıklar o devrin en lüks otobüsleri olan 302 Mercedes otobüslerin bagaj bölümünün yarısını kapladığı için otobüs şoförü yüksek paralar isterdi. Zaten bir avuç olan paramızı şoföre verirdik ve filanca şehre gidene kadar otobüs molalarında bir çay için bile aşağı inemezdik çünkü kuklalar zaten hiçbir zaman olmayan paramızın hepsini alıp götürürdü…

Tiyatro turnelerin yoğunluğu yüzünden şehirden, şehre yolculuklar hiç bitmedi ve o iki kukla sandığı göçebe hayatımızı belgelercesine yanımızdan hiç ayrılmazdı. O yüzdendir ki Anadolu’nun herhangi bir kentinde uzun süren arkadaşlıklarım ve en acısı da evimiz olmadı… Otel odalarında geçen yaşamımın her saniyesinde kuklalarla yatıp kuklalarla kalkardım… Çünkü annem kuklaların küf ve nem kokmaması için onları sandıklardan çıkarıp otel odamızın içerisine dağıtırdı. Sağımda solumda her tarafımda kuklalar vardı ve o kuklalarda sanırım benden nefret ediyorlardı. Onların boyalarla çizilip yön verilmiş olan bakışları üzerimden hiç ayrılmazdı sanki sürekli beni takip ederlerdi…

Bir keresinde göç ettiğimiz şehirlerden birisi olan Adana da annem hastalanmış ve ben çoğu geceler kuklalarla tek başına kalmıştım. Daha da kötüsü tiyatromuzun yürüyebilmesi için babamla birlikte onları ilk defa beraber oynatmıştım…

Benden 14 yaş büyük olan el ibişimiz küçük parmaklarıma olmadığından evin küçük oğlu oln kuklanın alttan çıkan sopasını tutarak onu seslendirmiş ve nefret ettiğim o kuklaları oynatmak zorunda kalmıştım… Perdenin arkasından seyircilerden gelen sesleri dinlerken sahnedeki  ilk repliklerimin bugün bile aklımda kalmasına sebep olmuştu… Diyordum ki; Affet beni ibiş amca, beni kovma ne olur, ben sokaklarda bir başıma şimdi ne yaparım… Repliklerimi söylerken gözlerimden süzülen yaşları babam tiyatromuzun emektar kuklası ibiş amcanın etekleriyle siliveriyordu. Kollarımda taşıdığım kukla minicik ellerimi aşağı çekiyordu ve o sırada babamın elindeki ibiş amcanın o tahta elleri yine kollarımı yukarıya kaldırıyordu. İbiş amcanın repliklerime hitaben ‘’Hangi taş büyükse bu kafanı o taşa vur’’ diyerek elimdeki kuklayı sahne dışına kovalıyordu ve kollarımdaki yorgunluk seyircilerin alkışlarıyla yok olup gidiyordu. O gün gelen alkışlar benim sahneye olan düşkünlüğümü perçinliyordu. Kuklalara olan nefretim artık büyük bir aşka dönüşüyor rüyalarımın kahramanları haline geliyordu…

Düşlerimin kahramanı olan kuklaları sahneye yansıtırken tiyatro yeteneğim gelişiyordu. Kuklalarıma olan sevgimi düşlerimin şefkatli kollarında büyütüyordum.

‘’Rüyalarım gerçek olmuş ve ben hayal satan bir hayalbaz oluvermiştim…’’

 

Hayallerinizi düşleyen rüyalarımızın geçmişine giderek, hala yerlerinde duruyorlar mı diye hiç kontrol ettiniz mi?  Ben ettim dostlar ve maalesef bazılarını yerlerinde bulamadım… İçimde farkında olmadan büyütmüş olduğum Maymun iştahım, hayallerimin arasından işine geldiklerini kullanıp sonrada onları bir kâğıt peçete misali çöp tenekesine fırlatıveriyordu…

İhtiyaç hasıl olduğunda, hüsrana uğrayan hayallerimi sırf canım yanacak diye çöplükten çekip çıkaramıyorum, canım acır diye yaklaşamıyorum. Kaybolan düşlerimin arasında hayallerimi kaderlerine terk ediyorum…

Sizlerde kendinizi bir sorun bakalım. Yalnızlığa terk edilen hayallerimizin acısını kabullenmek zorunda olduğumuz zamanlarda, içimizi acıtan kaba saba gerçeklerin yakıcılığı nasıl canımızı yakıveriyor… Ve ne acıdır ki gerçekleri hayallerimize benzetmeye çalışıyoruz ama bu nafile çabalar hiçbir zaman başarılı olamıyor...

Unutmayın incinen hayallerimizi yalnızlığa terk etmeyelim sonra bir anda düşlerimize kıran girer.

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...