Web Tasarım Ankara

  Mukadder olan şey başa gelir

 

Hatalar zincirinde örselenen yüreğimiz,

Yaşam meridyeninde metanetini kaybedince,

Yalnızlığımızı Soğuk kaldırımların şefkatine emanet ederiz.

Yüreğimiz hüzün sağanağında sırılsıklam kalma pahasına,

Yaralı bir kuş misali, kimsesiz şehrin sokaklarında pürtelâş çırpınır durur.

Derinlerde gizlenen dertler kanatlarımızı,

Kanatlar hayallerimizi, Hayaller yorgun yüreğimizin gardını düşürür...

Dertlerimizin mihrak noktasında gizlenen umacılarla karşılaşmamak için yüreğimizin inziva köşesinde yorulana kadar yalnızlığımızla saklambaç oynarız.

Dertler içimizdeki ukdeyi muaşakaya zorlayacak gücü bulamadığı için bakışlarımızda yarım kalmış bir şeyler gönül ferimizi karanlığa hapseder. Daha düne kadar deli taylara nazire yapan hevesler, Kursağımızı düğümler ve ümidin peşinde koşacak ne gücümüz ne de kuvvetimiz kalır.

Peki, sorarım size?

Hayata dair Gardımızı bu denli düşüren dertler ve o dertleri dert eden yüreğimizle, sessizliğin kuytularında nereye kadar saklambaç oynayabiliriz?

Hayır, bir şey değil çevremizdekileri de bakışlarımızla bu saklambaca ortak ederiz.

Bu omuz büken yorgun bakış kamburu bulaşıcıdır bir şekilde, ruhtan ruha, bedenden bedene geçer ruhun gönül penceresinde bakışlarımızda yankılanır?  Mevzu değişiyor olsa da dertler, görüş mesafesinin derinliğinde çoğalır? Bu sayede bakışlarımızdaki keşke’ler gönül ferimizi uykularımıza muhtaç eder.

Uyku;

Yalnızlık cenderesinde, dertlerden kurtulabilmenin yegâne yolu gibi gözükür lakin onu karanlıkta yakalayabilmek için geceyi sabahlara emanet etmek zorunda kalırız.

Geceler sabahı bulur bulmasına da, geçip giden zamandan geriye kalan;

Kuytularda uykusuz kalan virane bakışlara muhtaç yalnızlığımızdır.

Hay hak; uyan sevgili kardeşim uyan;

Masumiyet zırhını kuşanan necip yürekler hangi tasvirin içinde olursa olsun rutubet kokan nefsi böceklerin, istilasına uğrayan ağaçlar gibidir…

İçine kurt düşmüş ağaçlar gibi zaman, zaman için, için eriyor olsak ta dualarımızın zindeliği bizleri ayakta tutacaktır.

Hayaller umutlarının, umutlar inancının tohumları olduğunu bilirsen derdi dert etmezsin ve Huzur yüreğinde baki kalır...

Huzurun olduğu yerde ise sevgi, acıyı bal, Dikeni gül bağının mürşidi haline getirir...

Sen yeter ki su-i zan penceresinden geçmişi seyretme,

Mukadder olan şey başa gelir,

Sen Keşkelerinden kurtulduğun an Güzel günler Hüsn-ü zan penceresini aralar ve aşkın aşkında her dem huzur bulursun.

Ey Aşk-ı devran yolcuları;
Aşkın Aşkını; sükûtun dinginliğinde sabır ile vücut bulmasını istiyorsak;
Yüreğimize perde-i vuslat nidasını yüklemeliyiz. LA İLAHE İLLALLAH

Ey maşuku devran yolcusu,

Son sözü söylenmediysen,

Sevdadan yana,

Özlemin hasreti düşmediyse,

Son satırlara,

Gözyaşların dolup taşmadıysa,

Kan çanağında,

Sen, sen ol;

Aşka dair Hikâyelerin kahramanı olmaya çalışma…

Çünkü

Aşka soyunan aşkın kahramanı olmak için pus eder,

Sabır şerbetinin yudum, yudum içileceğini çok iyi bilir.

 

‘’Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.’’ [Bakara 216]

 

Kardeşim;

Basit şeylerin nükteleri gözünüze çarpıyorsa,

Mutlu olmak için çarpan bir yüreğe sahipsin demektir.

Mutluluk bazen minik ayrıntılarda gizlidir…

O sebeple;

Bitti dediğin anda o minik ayrıntılarla yeniden başlar insan.

Bazen başka yerde, başka şekilde, başka hayatlarla, ama mutsuz, ama umutsuz, ama tedirgin ama yine, yeniden…

Yani anlayacağın;

Hala nefes alabiliyorsan, umudu veren Rabbimiz senden ümidini kesmemiştir…

Aldığın her nefeste o basit şeylerin minik ayrıntıları gizlidir,

Sen yeter ki aç gönül pencereni,

Seyreyle senin için dönen Âlemi...

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...