Web Tasarım Ankara

SEVGİLİ ANNELER VE ANNE ADAYLARI DOSTLARIM...

 

Rahmetli annem, hakkın kuvvetinden şüphe etme ve sana olan sevgisini asla sınama derdi… Sıkıntılı ve dertli olduğum bir gece yanıma gelerek üzülme bak sana ne vereceğim diyerek Minik Avuçlarıma fatiha suresini okuyup avuçlarımı kapatmamı istemişti... Başın sıkıştığında Rabbimizden yardım isteyeceğin zaman avuçlarına emanet ettiğim fatiha süresini gökyüzüne doğru fırlat derdi…

Onun sayesinde Fatiha suresinin gücünü fark ettim,

Onun sayesinde duaların gücüne nail olmuş, alın terimi ve gözyaşlarımı emanet ettiğim avuçlarımın kıymetine fark etmiştim...

Ya Rabbim; Böylesine güzel bir meleği bana Anne olarak gönderdiğin için sana Şükürler olsun…

(Annemli bir anımı paylaşıyorum)

Çocukluğumun ibadethanesi annemin sımsıcak kollarıydı… Onun olduğu her yer misk-i amber kokardı, yada bana öyle gelirdi… Otel odalarının kirli soğuk ortamı onun bir bakışıyla değişiverir saray yavrusuna dönerdi…

Yine bir tiyatro turnesinde mecburiyetten yerleştiğimiz annemin doğduğu memleket bursa…Büyük postanenin hemen yanındaki yokuştan çıkınca hemen sağda LAL OTELİ.. Geçen bayram tatilinde postanenin yanından geçerken yalnızlığımı ve korkularımı küçük bir odaya sıkıştıran lal kemalin oteline uğradım…

Geçmişin bütün ihtişamını olduğu gibi görüntüsüne saklamıştı.. Otelin kapısından içeri girdiğimde hemen sağ tarafta yalnızlığımın mahpushanesi o küçük oda.. Tek eğlencem olan Penceresi ve yoldan gelip geçenlerin saçlarına pirinç tanesi atıpta saklandığım günler gözlerimin önüne gelivermişti…

Hemen girişte demir masa ve otele misafir olan kişilerin kartvizitlerinin sıkıştırıldığı küçük kutuların olduğu resepsiyon masası.. Duvardaki otelin fiyat listesi onca yıl sonra dahi değiştirilmemiş sadece yağlıboya fırçayla üstlerinin yazıldığı oda fiyat listesi.. Kimse yokmu dediğimde holün hemen arkasından cılız bir geliyorum sesi geldi..

Yavaşça sesin geldiği yere yaklaştım ve o muhteşem güvercin bahçesi… Bembeyaz saçlarıyla yuvaları kontrol eden yaşlı adam eliyle bekle geliyorum dediğinde canlanıveren anılarım.. Sabahları okula gitmeden karşı lokantadan tırtıkladığım iki dilim ekmeği doğrayarak güvercinlerin etrafıma toplaşmaları benim minicik ellerime konarak yemeleri.. huguk, huguk sesleri arasında erkek güvercinlerin tüylerini kabartarak dişisinin etrafında dolaşıp kur yapmalarını ve kemal amcanın çık hadi okula geç kalacaksın emri…

Yanımda benimle birlikte otele gelen küçük oğlum bu kuşlardamı otelin misafirleri dediğinde beyaz saçlı adam yanımıza gelmişti, buyurun demesine bırakmadan bu otelin sahibi kemal amcayla görüşmek istemiştik dediğimde gülümseyerek kemal benim buyurun ne istiyorsunuz…

Boynuna sarılmamak için kendimi zor tutuyordum.. kemal amca ben yıllar önce şu girişteki odada kalıyordum, annem babam tiyatrocuydu beni okula gitmem için size emanet etmişti dememe fırsat vermeden sen polis cemilin kardeşi kaptanın oğlumusun deyiverdi… beni ve çocukluğumu hatırlamıştı kemal amca.. Yıllar önce gözlerimden süzülen yaş tanelerine ev sahipliği yapan bu koridor ve otel yıllar sonra gözümden süzülen yaşlarıda kendine çekiyordu.. Yalnızlığımın misafir edildiği oteli yıllar sonra oğlumla bir turist gibi geziyordum.. Otel neden hiç değişmedi kemal amca kırk yıl önceki şekliyle duruyor.. Kemal amca bir dokun bin ah işit her şeyi anlattı, otel eski yapı olduğu için tarihi eserleri koruma kanununa göre tek çivi bile çakılmasına izin vermeden bu haliyle işletmesini istiyormuş… İçimden iyiki değişmemiş diyerek oğlumun elinden tutarak kaldığım odama götürdüm…

 

Odaya vuran akşam güneşinin sıcaklığı eskimiş tahta kokusuyla birleşerek oğlumla beni içine çekti… zeminde bulunan tahtaların gıcırtısı eşliğinde odaya girdik, oğlum yatağa oturmuş odayı incelerken, ben pencereden dışarıyı seyrediyordum. Lal otel yerli yerinde değişmemiş şekliyle duruyordu, ama karşısındaki binalar yenilenmişti…

Karnım acıktığında her defasında çekinerek gittiğim çorbacı amcanın dükkanı yoktu artık. Her akşam tek başına o çorbacıya gider, beyaz muşambalı kocaman masaya otururdum. Garson masaya gelmesin kasada duran çorbacı amcaya seslenerek amca bana bir çorba derdim.. Çorbacı amca beni duysun diye dua ederdim…

Çünkü garsona sipariş verirsem, benden para isteyecek diye yemek söylemekten korkardım. Garsonun yüzüne bakıp Param yok ama babam yarın gelecek paranızı ödeyecek demeyi ne çok isterdim. Çorbacı amca kısacık boyumla kocaman masada oturduğumu gördüğünde yine çorbamı sarı oğlan, sonra gülümseyerek gelmedi mi hala seninkiler sözü yalnızlığımı hatırlatır, ve her defasında sessiz ağlardım…Gözyaşlarımı çorbacı amcadan saklamakta üstüme yoktu… Yada çorbacı amca görmemezlikten geliyordu…

Oğlum Baba dediğinde geriye döndüm, ve yıllar önce benim oturduğum demir karyolada oğlum ayaklarını sallayarak bana bakıyordu, baba bu karyola seninmiydi? Evet dostlar oğlumun otuzdokuz yıl sonra oturduğu bu karyola benimdi. Gece karanlıktan Korktuğum için okuldan döner dönmez yatağa çantamı atar hemen ödevlerimi yapardım… Lal kemal amcanın hadi yat evlat yarın okul var dediğinde otelin lobisinden istemeyerek odama gider ve odamın kapısını hep aralık bırakırdım…

Otele gelen müşterilerin hikayelerini dinleyerek uyumak alışkanlığı bugün bile kocaman adam olmama rağmen sessiz uyuyamama fobisini getirmişti.. beyaz çarşafı üstüme çekip yattığım yerden dışarıyı seyreder içeriye giren ay ışığı ve kapı aralığından gelen sesler uyumamı sağlardı… Müşteriler lobide oturup konuşmadıkları zaman çok korkardım yalnız olduğumu kemiklerime kadar hissederdim… O kahverengi battaniyenin kaşındıran sertliğini yüzüme çeker dua ederdim…

Allahım annem çabuk gelsin… Sanki her defasında annem seslenişimi duyardı, lal kemal amca aralık olan odamın kapısını aralar Mehmet uyudunmu evlat dediğinde, Annem mi arıyor sözüne gerek kalmadan hemen yatağımdan fırlar kemal amcanın demir masasının önünde oturur telefon beklerdim.. Çocukluğumda telefonla konuşmak için saatlerce beklerdik… Şehirlerarası telefon görüşmeleri santraldeki ablaların insafına kalıyordu… Telefon çaldığında santraldeki ablaların sorusunu beklemeden ben Mehmet tahir ikiler derdim.. Kütahyadan ödemeli bir telefonunuz var bekleyin sözüyle beklemeye başlardım.. Kemal amcaya bu sefer hangi şehir delermiş dediğinde Kütahya çok uzakmı buraya kemal amca, kemal amca ayağa kalkar otelin duvarındaki Türkiye haritasında parmağıyla annemin aradığı şehri bulur, bak annen, baban buradalar bizde buradayız… Haritada o kadar yakın durmasına rağmen telefonu bağlamaları çok uzun sürüyordu…

Oturduğum sandalyede zaman geçmek bilmiyordu, Annem turneye gidecekleri zaman beni kemal amcaya emanet ederken kulağıma eğilip bak sevdiğin siyah kazağımı yastığın altına bıraktım beni özlersen onu kucağına al ve seslen bana, ne kadar uzak olursam, olayım sana sarılmış olacağım. Benide götürün, bende geleyim sizinle… Gözyaşlarım lobinin Yanık motor yağıyla cilalanmış olan ve üzerine toz talaş atılmış tahtaların arasında kayboluyordu..

Annem diz çöküp bak oğlum merak etme bu sefer turnemiz çok uzun sürmeyecek diyerek yanımdan uzaklaştığı zamanın üzerinden tam üç ay geçmişti… Telefondan santralci ablanın konuşun bağlıyorum dediğinde, tüm heyecanımla annemin Sesini duymak için Kulağımı ahizeye dayadım, ses gelmiyordu belki duyamıyorum diyerek telefonun ahizesini yapıştırdım kulağıma ve ALO anne dedim… O anda Telefonun ahizesinin soğukluğunu hissettim, üşüdüğümü hissettim, yalnız oluğumu hissettim, onlar çok uzaktaydılar ve sesleri bile zor geliyordu, Alo anne diyebildim, ses gelmiyordu, Titriyordum hemde zangır, zangır ağlıyordum, Annemin telefonda bile beni beklettiğini hissettim, artık telefona bile gelmiyordu... sanki konuşan annem değildi ve Telefonun ahizesi dile gelmiş Oğlum nasılsın iyimisin diyordu, Oğlum nasılsın iyimisin.. Oğlum nasılsın iyimisin…Ve ben telefonun ahizesine, iyiyim anne diyemiyordum ağlıyordum, Annemin yerine geçip bana oğlum diyen telefon ahizesini yere fırlattım ve koşarak odama koştum ve karyolanın altına saklanıp sessizce çığlıklar atarak ağlıyordum avazım çıktığı kadar iyi değilim diye bağırıyordum, İyi değilim işte, iyi değilim, iyi değilim, Hani gelecektiniz…

Kemal amcanın karyolanın altına eğilip elini uzattığında gel bakalım sarı oğlandediğinde kemal amca gelmeyecekler beni burada unuttular.. Kemal amca gülümseyerek Merak etme sarı oğlan yakında gelecekler…Karyolanın altından çıkarken iyide ne zaman gelecekler kemal amca onlar senide kandırıyorlar benide diyerek boynuna sıkıca sarılıp ağladım.. Dur sarı oğlan yine ağlama gömleğimin yakasını yeni kolaladım dediğinde omzunu bıraktım… İkimizde katyolaya oturmuş pencereden dışarı bakıyorduk… Gece yalnızdı ben yalnızdım ve ben her zamanki gibi korkuyordum… Kemal amca kulağıma eğilip Erkek adam korkar mı hiç hadi yat uyu sabah okulun var dediğinde ben yastığa başımı koymuştum bile…

 

RABBİM ahrete göç eden tüm annelerimizin mekanını cennet eylesin ve Kevser suyundan içmeyi nasip eylesin....

 

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...