Web Tasarım Ankara

 '' Sarı oğlanın Ramazanı ''

Rahmetli annemin tabiriyle Sabahtan akşama kadar güneşin alnında topun peşinde sayıta, sayta koşturduğumuz için su içmek aklımıza gelmezdi... Rahmetli eve her çağırdığında tamam geliyorum anne derdim ama eve gitmemi hep unuturdum..

Ta ki Rahmetlinin pencereden tehditleri üst sınırı aştığında bu gece kesin dayak var diye eve koşardım...

Ne hikmetse annem haklı çıkardı ve eve adım attığımda deli gibi susadığımı hatırlardım...

Annemin ne o sarı çocuk orucumu hatırladın? dediğinde çeşmeden akan o buz gibi su aklıma gelirdi...

Orucunu açmak istiyorsan doğru banyoya sözüyle banyo kapısında hazır kıta annemi beklerdim...Annem havluyu getirdiği anda banyoya girip kapıyı kapatmam bir olurdu... Annem kapının önünde emirlerini sıralardı, sarı oğlan sırtını fırçala, başını iki kere yıkamayı unutma, abdestini almayı unutma vs, vs...

Annemin emirlerin tamam anne yaparım, of anne yaparım sözleriyle cevap versem de son sözü Rahmetli söylerdi Anneye cevap verme dilin taş olur...

O emirleri bir süre sonra duymazdım çünkü çeşmeye bağlanmış yeşil hortumdan dökülen buz gibi suyun fıskiye gibi akması ve yağmur gibi üstüme dökülmesi için hortumu yukarı kaldırır ve ucunu sıkardım...

Su saçlarımın arasından yağmur gibi süzülürken gözlerimi ve dudaklarımı kapar suyun serinliğiyle sarhoş olurdum...

Sonrası hiç değişmeyen görüntü her defasında hasıl olur Annem hışımla banyoya girer ve seninle uğraşmaktan bıktım sarı oğlan yine her tarafın leş gibi sen suyla oynuyorsun dediğinde dayağın ayak sesleri şaplakla geliyor derdim...

Ve Ben dayaktan az zararla sıyrılmak için mermer kurnanın yanındaki küçük tabureye uslu bir çocuk gibi otururdum...

Ortasında balık motifli banyo tasından saçlarıma dökülen sıcak suyun hemen ardından o tasın kafama inmesi kaçınılmaz olurdu... Ama ne hikmetse Banyodan bir şekilde sağ salim çıkardım...

Rahmetli annemin hafta sonları tekne orucu diyerek tutturduğu orucum ikindi namazı saatlerinde, banyodan çıktığımda sona ererdi ve Annemin ekmeğin arasına sürdüğü sana yağıyla üzerine serptiği tuzla orucumu açar ve annemin oruç vaktine kadar izin alır elimdeki ekmekle bir koşu sokağa çıkardım...

Bu sefer mahallemizdeki o küçük caminin minaresinden okunacak olan akşam ezanından önce eve gelirdim ve tekne orucumun en önemli bölümü olan iftar bekleme safhası olurdu...

Çok susamış olsam da ezana kadar banyo çeşmesinin o yeşil hortumundan akan o buz gibi sudan içmezdim nedeni ise Annemin, sarı oğlan iftarı beklersen büyük sevap kazanırsın sözüydü...

Sevabın ne olduğunu tam olarak anlamamış olsam da parmak hesabı yaptığım sevapları kaybetmemek için sofradaki iki kap yemeğe asla el sürmezdim...

Soframızda ya bulgur pilavı yada salçalı pirinç pilavı olurdu yanında ise turşu yada büyük bir kasedeki şekerli suyu kaşıklamak olurdu...Lakin o sofrada çalınan bir kaşığın lezzetini hala unutamam...

Top atışını yada ezan sesini pencerede beklemek ve top patladı Anne diyerek sofraya koşmamın keyfi başka bir şeydi...

Ey dost:

Şimdi dikkat ediyorum bazı aileler çocuklarına ezan sesinin ve oruç beklemenin heyecanını hissettirecek hiç bir şey yapmıyor...

Aile büyükleri sofrada oruç açarken çocukları diğer günlerde olduğu gibi yemek yediklerini düşünüyorlar, onların Allah rızası için tutulan orucun ne olduğunu ve oruca nasıl saygı duyulması gerektiğinin farkına bile varmıyorlar...

Ey Güzel Allah'ım;

Bana Ramazan-ı şerifin düsturunu en sıkıntılı günlerimizde dahi yüreğime nakış, nakış işleyen böyle bir Anneyi bana nasip ettiğin için sana şükürler olsun...

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...