Web Tasarım Ankara

 Her insan, bir rolü mükemmel bir şekilde oynayabilir, kendini…

 Vittorio De Sica

 

Düşlerini düşünce girdabında düşsüz bırakma…

Tiyatro sanatının asıl meselesi düş gücümüzdeki esnekliği doğru kullanabilme yeteneğimizin zamanla yıpratılmış olmasıdır.  Oyuncu yetenek işlevselliğini disiplin ölçüleri içerisinde hayalleriyle tanıştırıp sahne kabiliyetiyle sergileyemiyorsa bu becerisinin olmadığından değildir düş esnekliğinin olmamasındandır. Hayal perdesinde rol kapmanın ana kuralı Düşleri, düşüncesizce, düşürüp kırmadan, incitmeden sahnedeki karakterimize giydirebilme başarısıdır. Sahnedeki karakterin aldığı her nefesi kendi nefesimizde soluyarak hissetmek zorundayız. Sahne karakterimizin at koşturduğu mekan, hayal dünyamızın kullanılabilir esnekliğiyle ortaya çıkar.

Mesela; O karakterin sabah kalktığında neler yaptığını bir gününü nasıl geçirdiğini düşünelim, onun çevresiyle nasıl diyalog kurduğunu, otobüs durağındaki ruh halini, alışveriş yaparken bakkal, manav kasapla nasıl konuştuğunu hayal dünyamızın esnekliğiyle ortaya çıkarabiliriz. Sahne karakterimizin bir şey yapmasına izin vermek için onu zihnimizdeki anılarımızla tanıştırmak doğru bir seçim olsa da bazen o karakterin ruh hali içimizdeki beni yıpratabilir. Sahne karakterimiz ayyaş biridir ama biz alkol alan biri değilizdir ve onun bu sayede kırılmasına izin veririz. O sahne karakterinin başarılı olmasını istiyorsak hayallerimizin esnekliğine sığınarak zihnimizde özgür prova yapmasını sağlamalıyız.

Mesela sabah kalktığınızda kısa bir zaman dilimi içerisinde sahnedeki karakteriniz gibi hareket edip onun gibi davranıp, annemizle ya da eşimizle onlara fark ettirmeden onları da sahne karakterimizin rol arkadaşı yerine koyup gerçek hayatta sahne eğitimimiz için eğlenceli oyunlar oynayabiliriz. Göreceksiniz ki bu düş gezginliği sahne karakterinizin hoşça bir zaman geçirmesini sağlayacaktır. Bu sayede kendi ruh halinizle onun ruh halindeki karakter farklılıklarını görüp onun nasıl bir kişi olduğunu çözebileceksiniz.

Gün içerisinde, kısa süreli yapılması gereken bu alıştırmalarla kimseye fark ettirmeden başka biri olmanın verdiği heyecanı bize eğlenceli bir prova sürecini getirecek ve bu sayede sahne karakterinizi gerçeğin kapısını aralamasını sağlayacaktır.

Tevfik Fikret’in hayal dünyamızı çalıştırmamızla ilgili sanki biz oyunculara söylemiş olduğu bir nasihati vardır. Bu söz rehberimiz olsun Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır. Durmak zamanı geçti çalışmak zamanıdır.’

 

 

Ben o gece sahnede öldüm…

Yirmi küsur yıldır sahnelenen Bir adam yaratmak adlı oyunumuzda benim rolüm merkezde sabit kalmış ama etrafımdaki rol arkadaşlarım üç yılda bir olmadı beş yılda bir değişiyorlardı. Hele oyunun ilk perdesinin önemli rolü Selma hemen her yıl muhakkak değişiyordu. Değişmese bile sahneye yeni adım atan kız öğrencilerimin sahneye ilk çıkma deneyimleri oluyordu. Sene başında o rolün taliplisi kızlar arasında cüssesi zayıf olanlara çalışmaları için izin veriliyordu. Neden cüssesi zayıfları seçiyorduk diyorsanız Selma karakteri birinci perde sonunda sahnede yanlışlıkla vuruluyor ve yere yığılıyordu ve Mansur rolündeki arkadaşımız yere eğilip onu bir hamlede kucağına alması gerekiyordu. Mansur rolündeki arkadaşımız cüsseli biri olsa da selmayı o dramatik sahnede kaldıramama durumu oyuncuyu komik duruma düşürür diye zayıf olanları tercih ediyorduk. O sene öğrencilerimiz arasında bahsettiğimiz esvapta kızımızın çok az olması nedeniyle öğrencilerimizi bu role hazırlamak için ayrı bir uğraş vermiyorduk. Her zamanki sezon öncesi provalar başlamış ve oyuncularımız olanca hünerlerini fazlasıyla sahneye koyuyorlardı. Prova aralarında kendimize ayrılan çay molalarında oyunun kritiğini yaparken yanıma gelen kızım Selma rolüne neden öğrencilerin çıkmadığını sormuş bende cüssesi zayıf kız öğrencilerimizin bu sene kursta fazla olmadığını söylemiştim. Peki, ben o role talip olursam bana izin verir misin baba dediğinde nutkum tutulmuşçasına bir süre öylece kalmıştım. Hiç beklemediğim bu soru karşısında cevabı sonra vereceğimi söyleyerek geçiştirmiştim. Provalar bittiğinde ben hala o sorunun cevabında hapsolmuş ve nasıl karşılık veririm derdindeydim. Onu o güne tiyatroya hevesli olan yüzlerce gence tiyatro eğitimi vermiştim ama kızıma tiyatro konusunda hiçbir eğitim vermemiştim. Oda benim gibi tiyatro sahnesinin arkasında büyümüştü ama bana tiyatro konusunda yol gösteren annem, babam ve ustalarım vardı. Kızımın tiyatroya meraklı olduğunu o role talip olana kadar hiç hissetmemiştim. Onun benim gibi sahne arkasında çile çekmesini değil de okumasını ve geleceğini farklı mesleklerde çizmesini istemiştim. O gece cevabımı yorgunluğumun gölgesine saklamıştım ama ertesi gün, olmadı bir sonraki gün evet ya da hayır diye bir cevap vermeliydim. Oyuncu arkadaşlarım kızımın bana yapmış olduğu teklifi duymuşlar ve çok gurur duymuşlardı. Nasıl duymasınlar tıpkı kardeşi can gibi o da sahne arkasında oyuncu ağabeylerinin, ablalarının kucağında büyümüştü.

Hiç unutmuyorum bir tiyatro turnesinde kukla otobüsümüzün ortasına kurduğum beşikte tıpkı kardeşi gibi o da uyurken çocukluğumda olduğu gibi kuklalar beşiğinin yanında kuklalar onu da sessizce seyretmişlerdi. Onun kaderi de tıpkı benim gibi kulislerde yazılmıştı. Yaşadığım o çileli günleri düşündükçe yüreğimden süzülen duygu pınarları göz bebeklerimi pışpışlamak tan yoruluyordu. Ağlamakla ağlamamak arasında cebelleşen duygularım yüreğimi Ankara'nın kadim dostu o gri bulutların emanet ediyorlardı. Geçmişin yaşanmışlıkları kızımın kaderine etki ediyordu ve ben sadece seyrediyordum. İzin versem tamam kızım desem ya başarısız olursa, ya kendini başarısız hissedip baba mesleğine küserse. Öğrencilerime başarısızlık başarının anahtarı diyerek öğütler veriyordum ama şimdi kendimle çelişen duyguların esiri oluyordum. Çok değerli hocam Hadi Poyraz’ın bir öğüdü aklıma gelmişti ‘Çocuklarımıza ağaca çıkmayı öğretmeden önce, Ağaçtan nasıl ineceğini öğretmiş olsaydık düştüklerinde canları bu kadar yanmazdı’ Hayatta olsaydı iyide hocam Ben kızıma çıkmayı öğretmedim ki inmesini nasıl öğreteyim. Onun yetenekli olduğunu hissediyordum ama okusun ve benim gibi öğrenimi eksik kalmasın sanat konusunda yanına bile yaklaşmıyordum. Bir keresinde altı yaşlarındayken annesi bizimle oynarmısın kızım dediğimde yanakları nasıl da kızarmıştı ama ona rağmen oyununda rol almıştı. Sonrasında yaşamın kıyısında adlı oyunumda bu sefer ben ona küçük bir rol vermiştim ve üstesinden çok iyi gelmişti.

O günleri hatırladıkça gözyaşlarım sanki bulutlarla bir ön anlaşma imzalamış gibi ilk şimşek gürültüsünde bardaktan boşanırcasına dökülüveriyordu. Ben kızıma hayır dersem kendi geçmişime haksızlık etmiş olacaktım. Rahmetli annem torunundan bu teklifi duymuş olsaydı ne diyeceğini tahmin ediyordum aslında ‘sarı oğlan sen geçmişini ne çabuk unuttun’ sonrada geçmişten bir örneği önüme atıverecekti ‘Sarı oğlan; ben oğlum için elimden geleni yaptım, şimdi sende kızın için en iyisi neyse onu yap’ 

Kızımın yaşındayken sahneden korkar kaçardım ve o beni bir şekilde yakalar ve ite kaka olsa da zorla sahneye çıkarırdı. Oyunculuk yeteneğimi zorla olsa da ortaya çıkarmış ve benim bu günlere gelmemi sağlamıştı. Ertesi gün sabah kahvaltısından sonra kızıma Selma seni bekliyor ezbere başla dediğimde yüzündeki sevinci unutamam. Provalara başladığımda ezberi bitmiş bir şekilde karşıma çıkmıştı. Oyundaki Selma karakteri utangaç bir kızdı ve kızım Şükriye’de utangaçtı ve beraber olduğumuz sahnelerde sıkıntı olmaz diye düşünürken aklıma diğer rol arkadaşlarıyla olan sahnesi geldi. Kızımı yönetme fikri içimde girift duyguları tetikliyordu. İlk defa yönetmenlikten soğumuştum. Provalar esnasında her şey istediğim gibi gidiyordu nedeni ise sağ olsun Erdinç hocası ve diğer oyuncu arkadaşlarım provaya çıkmadan önce onunla özel ilgilenmiş ve benim sinirli sahne gerginliğimden payını almasını engellemişlerdi. Her istediğim gibi giderken oyun içerisinde karşılıklı sahnemiz gelmiş ve ‘Selma seninle konuşmamız gereken bir şey var’ diyerek kızımın sahneden dışarı çıkmasını durdurmuştum. İşte o an öğrencilerime salık verdiğim öğütle yüz yüze gelmiştim. Onlara sahnedeki en yakın arkadaşınız ya da en sevmediğiniz biri olabilir, onun kendi kişiliğiyle ilgili duygularınızı kenara bırakın ve sahnedeki karakterin ruh haline odaklanın… Şimdi karşımda ki oyuncu canımdan çok sevdiğim kızımdı ve onun leylak kokusu bakışları karşımdaydı ve efendim diyerek bana sesleniyordu. Allah’ım bu nasıl bir duygu, bu nasıl bir mutluluk, kendi canımdan biriyle aynı sahnede rol almak… O an rolümden dışarı çıkıp koşup ona sarılmak, sarılmak istedim ama yapamadım… Prova biter bitmez yanıma geldi ve tüm sevimliliğiyle koltuğumun altına girip o tebessüm kokan bakışlarıyla ‘nasıldım baba’ deyiverdi… Çok iyiydin kızım… Diyemedim, içimdeki usta dilime ket vurdu sustum… Hayat insana her saniye bir şeyler öğretiyordu ve ben o gün kızıma iyisin diyemedim. Öğrencilerim sahneye ilk çıktıklarında ne kadar başarılı olursa olsun onlara belli etmemeliydim, sahnenin bana öğretilen kurallarından biriydi… Öğrencilerim nefislerine çok kolay yenik düşebilirlerdi, sahnede iyi olmak çok çalışmak ve zaman isterdi… Kızıma öğrencilerime dediğim gibi ‘ eh işte idare eder, çok çalışırsan sahnede çok daha iyi olabilirsin’ diyebildim. Oyun günü gelip çattığında heyecandan elim ayağım titriyordu ama kızım Şükriye soranlara sadece tebessüm ederek cevap veriyordu o benden daha az heyecanlıydı ya da heyecanını gizleyecek kadar iyi bir oyuncuydu. Perde açıldı ve oyunumuz sahneye döküldü ve ben ilk defa aklımın benden bir karış havada dolaştığını hissediyordum. Kızım Şükriye birinci perde sonunda oyun gereği gözlerimin önünde düşüp ölüyordu ve oyundaki rol aldığım karakterin ilk defa bu kadar canının yandığını hissediyordum. O gece sahnede Selma ölmüyordu ben ölüyordum…

Selma rolüyle karşıma çıkan ve o gece gerçekten çok başarılı bir performans koyan bu oyuncu kız benim kızımdı... O dünyaya geldiği gün ben bu oyunu sahneye koymuştum. O bu oyunun replikleriyle sahne kulisinde büyüdü ve yirmi yıl sonra aynı oyunda kızımla birlikte rol alıyordum. Her babaya nasip olmayan böylesine onur verici bir durumu bana yaşatan Rabbime şükürler olsun... Onun bu sahne başarısını tüm dünyaya haykırmak ve duyurmak istiyorum... Lakin gül goncası olan kızıma nazar değecek diye çok korkuyordum... O yüzden sonra kızımın sahne geleceği için hep dualara sığındım...

Evet, ben o gece sahnede ölmüştüm... 

TÜM HAKLARI SAKLIDIR, İZİNSİZ KULLANILMAZ

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...