Web Tasarım Ankara

 İnsana olanlar değil, o insanın içinde olanlar önemlidir.

Louis Monn

Sen seni ben olmak için büyütme…

Bir kimseyi diğer insanlardan ayıran yegâne şey kendisine çizdiği yolun prensiplerine sadık kalarak gerçek benlik algımızda inancımızı ayakta tutabilme gayretimizdir. Bu sebeple insan(oyuncu) olarak öz varlığımızı yitirmeden benlik havuzumuzda senlik, benlik kaygılarına yenik düşmeden kendimizle ilgili olan ideal benlik rotamızı çizip nefsimizin şımarıklığına yenik düşmeden o havuzda duru kalabilmeyi acı ve tatlı deneyimlerle öğrenebilmemizdir. Oyunculuk mesleğine soyunan kardeşlerimiz sahne yaşamına geçmeden hayat sahnesinde kendisine yüklenen doğruları, ona gösterilen yanlışların arasında kıyaslama yaparak öğrenmiştir.

Hayat sahnesinin ilk yıllarında oyuncu yakın çevresinden gördüğü gerek fiziksel ve ya psikolojik şiddet benlik algısını olumsuz şekilde belirler yanlış olsa da o oyunculuk deneyimleri küçük yaşta gelişir ve evde başka dışarıda başka oynamayı öğrenir. Eğer oyuncu bahsettiğimiz baskı ve şiddetin daha az yaşandığı ortamlarda büyüdüyse benlik algısının daha olumlu olmasını sağlar ve içerde ve dışarıda farklı kimlikler olma arayışlarına girmez.

İnsan yakın çevresini sınırlayan çemberin içindekilerle daha fazla etkileşimde bulunduğu için gerçek benlik algısının gelişimini ve değişimini olumlu ya da olumsuz şekilde etkilemesi kaçınılmadır. İlk ve en önemli öğretmeni olan Anne kucağından sıyrılıp okul sıralarına geçerken öğretmenleri, okul arkadaşları oyuncun benlik algısını olumlu ve olumsuz şekilde en fazla etkileyen etkenlerden biridir. Tabii evlerin ücretsiz hapishanesi olan aptal kutusu televizyonlar ve çağımızın en büyük hastalığı haline gelen internet ve özellikle de sosyal medya…

Benlik algımızı dış etkenlerle buluşturduğumuz her anın olumlu ya da olumsuz değerlerini, kendi anlayacağımız lisanla istifleyerek sakladığımız yerin adı ister anı defterimiz olsun ister çöp tenekemiz olsun ama değişmeyen yerin adı bilinçaltımızdır. Düşüncelerinizin penceresinden hayal dünyamıza ektiğiniz her yeni fikir geçmiş deneyimlerimizden sıyırıp çıkarabildiğimiz filiz verecek bir tohum gibidir. Anın kıymetini bilenler yaşadığı ya da yaşayacağı tüm yeni deneyimleri bu tohumun içinde saklamasını bilmelidir.

Marifet; filiz veren o tohumu böbürlenme iştahına kurban verip benim hayatım, benim iradem, benim kudretim, benim iktidarım, ben, ben, ben diyerek benlik tarlasında gelişmesine fırsat vermemesidir. Her şeyi ben yarattım hülyasına yenik düşen her hareket ve her davranış, Yaratıcımıza ait yönleri kendi benliğine aitmiş gibi görmesine sebep olur.

Bizi var eden öz benliğimizin liyakat prensiplerini imanımızla harmanlamadığımız zaman benliğimizdeki saklanan ben’in umut ışığına ihanet etmiş oluruz.

 

Ben senim…

Birisi geldi, bir dostun kapısını çaldı. Dostu içeriden;

Ey güvenilir kişi, kimsin? diye seslendi.

Kapıyı çalan; Benim. deyince, dostu;

Öyleyse git! Senin için henüz içeri girme zamanı değildir.

Böyle bir manevi nimetler sofrasında ham kişinin yeri yoktur. dedi.

Ham kişiyi, ayrılık ve firak ateşinden başka ne pişirebilir? Nifaktan, ikiyüzlülükten onu ne kurtarabilir? O zavallı adam; kapıdan döndü, tam bir sene yollara düştü, dostunun ayrılığı ile yandı, yakıldı. O yanık âşık; ayrılık ateşi ile pişerek döndü geldi, dostunun evi etrafında yine dolaşmaya başladı. Ağzından sevgili dostunu incitecek bir söz çıkmasın diye, bin bir endişe içinde ve yüzlerce defa edep gözeterek kapının halkasını yavaşça vurdu.

Dostu içeriden; Kapıyı çalan kimdir?» diye seslendi.

Adam; Ey gönlümü almış olan! Kapıdaki de sensin. cevabını verdi.

Dostu: Mademki şimdi ‘sen’ ‘ben’sin. Ey ‘ben’ olan, ‘ben’den ibâret olan, haydi gir içeri! Bu ev dardır; bu evde, iki ‘ben’i alacak yer yoktur. İğneden geçirilecek bir iplik, ayrılır da iki iplik olursa, yani ucu çatallaşırsa iğneden geçmez. Mademki sen tek katsın, birsin; gel bu iğneden geç! dedi.”

Mevlana Celalettin Rumi (mesnevi)

TÜM HAKLARI SAKLIDIR İZİNSİZ KULLANILMAZ

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...