Web Tasarım Ankara

 Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış;

 Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış... “
 Necip Fazıl Kısakürek


Sanatın ne oldum delisi değil velisi ol…
Oyuncu ona Sanatkâr payesini verenlerin janjanlı, övücü sözlerine kulak tıkamaz ise yeteneğinin kölesi olur ve eninde sonunda kibre düşen bir yaratıcı! edasına bürünüverir. 
Sanatı ve sanatçıyı ayakta tutan elbette seyircilerinden gelen alkış sesleridir. Lakin sanatçının en yakın dostu olan nefsi her zaman şımartılmayı ister. İstisnalar kaideleri bozmaz ama oyuncuların büyük bir kısmı eleştiriden çok fazla hoşlanmazlar. Hâlbuki oyuncunun nefsini şımartan övülme arzusu çoğu zaman övünme arzunu tetikler farkında olmadan kibir defterinde artılar ve eksiler çoğalır. Övgülerle yükselen oyuncu övgülerin bitmesini hesap edemez ve yanlış bir adımda övgü dolu sözler ters teper ve her çıkışın bir inişi olduğu gibi yüreğiyle beslenen oyuncu için sert düşüşler kaçınılmaz olur. Sanat dünyasının intiharı olan bu düşüşlerde ayağa kalkmanın tek yolu çoğu zaman alkol ve uyuşturucu olmuştur. 
Oyuncuların en zayıf noktası alkış seslerini ışıkların parlaklığıyla cilalamasıdır. Yıllarca emek verdiği sahneyi yükselme aracı olarak görenler şan ve şöhrete yüreklerini heba ederler. Şan, şöhretin parlattığı yaldızlı ışıklar sayesinde kendisini hiç sönmeyecek olan bir yıldız gibi görürler. Şöhretin parlattığı cüzdanlar sayesinde her şey ayaklarının altındadır.  Sonra bir anda sahnenin ışıkları sönüverir ve etrafındaki gölgeler kayboluverir. Sokağa çıktığında herkesin parmakla gösterdiği kişi gitmiş, yüzüne dahi bakılmayan şöhret artığı bir oyuncu…
Övgülerden gelen rüzgârla gökteki yıldızlara erişen kişi rüzgarın ters taraftan esmesiyle bir anda kaldırım kenarlarına sürüklenen kurumuş bir yaprak tanesi gibi sürükleniveriyor. 
Sözümüz elbette sanatı bir meslek edinerek, şan, şöhret ve paranın peşine düşmeyen insanlara değil. Sanat dünyasında şöhreti yakaladıktan sonra insanlığından ve ahlaki değerlerinden ödün vermeyen sanatçılar da vardır. Sözümüz, şöhretin ağırlığını kaldıramayan ve paranın her şeyi satın alabileceğini sanarak çevresine karşı tavırlarını değiştiren sanatkârlaradır…   
Övülmeyi sevmek, severken kalbi kibirle kirletmek bir nevi kalp hastalığıdır. Bu hastalığın sebebi, insanın kendini beğenmesi, yüksek mertebelerde görmesi, ve kendini herkesten çok iyi sanmasıdır. Biz oyuncular için methedilmek, övgüye mazhar olduğumuzu sanmamızdan ve bu duygunun esintileri yüreğimize çok tatlı gelir. Şan ve şöhretin mağrur yürüyüşünü sanatımızın önüne geçirmeden yolumuza devam etmeliyiz. Her şey olduğu gibi şöhret geçicidir. İbn-i Vefa Hazretleri, çok sevdiği birine hitaben şöyle der; “Devamlı elde kalmayacak olan bir şeyin varlığı ile övünmek ve kendi başına da gelebilecek bir şeyden dolayı başkasını ayıplamak ahmaklıktır. Çünkü pekiyi bilirsin ki, başkasının başına gelen senin, senin başına gelen şey de, başkasına reva görülebilir” 

Övgülerin dahi kıskandığı büyük bir yıldızın düşüşü…
Tiyatro dünyasının efsane isimlerinden Cahide Sonku’dan bahsedeceğim. Tiyatro sahnesinde rol aldığı ilk gün sahne ışıkları onun yıldız olacağını alın yazısına yazmış gibiydi. O Türkiye’nin en ünlü ilk kadın yıldızı olmasının yanı sıra yapımcı ve yönetmendi aslında. Yıldızlar arasında parıldarken başarısından en çok söz edilen ve bu başarısından dolayı da kendi camiasında nefret edilen güçlü bir kadın Cahide Sonku. Hayatı sahne ışıkları sayesinde en yüksek yerlerde başlar. Hiç kimsenin erişemeyeceği kadar zenginlik avuçlarının arasındadır. Ayakkabıları pırlantalı, sigaraları altın tabakalı, çakmakları zümrütlüdür. Sabah, öğle ve akşam farklı kıyafetler ve evinin önünde kıyafetlerine uygun farklı renklerde, farklı marklarda son model otomobiller. Sarayları kıskandıracak kadar güzel olan evinde her hafta ziyafetler, baloların ardı arkası kesilmemektedir. Sanatıyla tüm övgüleri hak ettiğine inanan güzel yıldızımız bir anda sokakların kaldırım kenarlarında sürüklenen kurumuş bir yaprak tanesi olacağını ne o kestirebilirdi ne de onu sevenleri. 
Çocuk yaşta çıktığı tiyatro sahnesinden sinema filmlerinde Figüranlıktan başladığı oyunculuk serüveniyle sıfırdan zirveye oturan, hayatı en debdebeli fırtınalara kucak geçen Cahide Sonku, 1916 yılında Yemen Sana’da dünyaya gelir. Tiyatroya küçük yaşta halkevlerinin temsil kollarında başlar ve çok kısa bir zamanda şöhretin basamaklarını tırmanır yıldızlar arasındaki yerini alır. İşte o günlerde sokağa çıkmaktan korkar olmuştur sebebi ise sokağa çıksa halkın sevgi seline maruz kalır ve çoğu zaman onun yüzünden şehrin trafik düzeni allak bullak olur. Tiyatro sahnesinde parlayan yıldızı sinema filmlerinde doruğa çıkar. Artık çevresindeki hiç kimseyi beğenmez olur ve kendini sanat şaheseri olarak görür. Öyle ki Türk tiyatrosunun efsane yönetmeni Muhsin Ertuğrul onun oyunculuğuna hayrandır ve her ortamda ifade etmekte bir sakıncada görmez. Muhsin Ertuğrul yıldızımıza evlenme teklif eder ve elinin tersiyle kırıcı bir şekilde geri çevirir. Cahide Sonku’nun kendi ifadesiyle tırnaklarıyla yükseldiği Şöhret basamakları sonunu hazırlamasına vesile olur. Övgülerin sarhoşluğunda ne oldum delisi olur misafir olduğu tiyatroda Koltuk gıcırdadı diye bulunduğu salonu terk etmesi, Hatta evine gelen o zamanın Reisicumhuru Celal Bayar’ı “rol ezberliyorum” diyerek evine almaması, evinde elektrik tamiratı yapan ustayı kabloyu yanlış bağladı diye sivri ökçeli ayakkabısıyla defalarca tekmelemesi vs,vs, Övgülerin mahkumu olan yıldızımız kaprisleri yüzünden halkın gözünden hızla düşmeye başlamıştır.
O saatten sonra kendi elleriyle kurduğu fildişi kuleler bir bir yıkılır; şöhret ve şöhret sayesinde elde ettiği tüm kazanımları Cahide Sonku’nun da avucundan bir, bir uçup gider. Şöhret basmaklarından düşerken tutunmaya çalıştığı alkol düşkünlüğü peşinden ayrılmaz olur. Zeki Mürenle oynamış olduğu film dahil bir çok film büyük yangında Sonku film şirketi yerle yeksan olur. O felaket yangınla birlikte servetinin büyük bir kısmını kaybeder. Alkole olan bağımlılığı ilerledikçe çaptan düşer ve artık yıldızları kıskandıran şöhreti dahi onun iş bulmasına yardımcı olamıyordur. Bir süre sonra dostlarının desteğiyle Dormen tiyatrosunda çalışmaya başlar. Lakin o melun alkol sevdası sahneye çıkamadan ayrılır. Bu yaşananlardan sonra birçok yerde birçok farklı işe girer ama alkolün etkisi ve işlere olan ilgisizliği yüzünden ya kovulur ya da kendi ayrılır. İşte ben bu değerli ustayı Beyoğlu’nun arka sokaklarında meyhaneden bozma hizbe bir yerde parasını ödemediği için kapının önüne bırakıldığı anda tanıdım. Yaşının çok, çok üstünde gösteren yaşlı ve sıska bir beden ve etrafa bağırıp çağırmaya dahi dermanı olmayan ince bir ses. Nasıl karşılaştığımı merak ediyorsanız söyleyeyim Eve gelmediği için Rahmetli Üvey babamı meyhane köşelerinde arayan annemin eteğine yapışmış bir şekilde bahsettiğim meyhanede görmüştüm. Büyük usta Cahide Sonku ne oldum delisi olan fırtınalı şöhreti onun düşüşünü hazırlar. Cahide Sonku şarap alacak parası dahi yoktur ve son günlerini mavi renkli ispirto içerek, tahta bir kerevetin üzerinde ölmeyi dileyerek geçirmiştir. 18 Mart 1981’de vefat etti. 

Övgüler cemale değil yüreğe hitap etmeli. 
Abdülkadir-i Geylani Hazretleri, sevenleri ile beraber Dicle nehri kenarında otururken, orada bulunanlardan birisi, kendisini övücü sözler ile pohpohlayınca mahcup olur ve şöyle der: “Dünyada, benden aşağı bir Müslüman bulunacağını sanmam” Velinin bu sözleri oradakileri gaflet uykusundan uyandırmıştır. Aynı duyguları ifade eden yakınlarına Ebû Süleymânî Dârânî Hazretleri de şöyle ifade etmiştir: “Bütün insanlar beni olduğumdan daha aşağılamak, hakaret etmek isteseler, bunu yapamazlar. Çünkü herkesin hakaret derecelerinin en aşağısı olarak düşünebileceklerinden daha aşağı olduğumu biliyorum.” 
Övgüleri alanın şımarması,övgüyü göndereninde hatasından kaynaklanır. Her kim olursa olsun bir kişiyi methederken, methedenin dikkat etmesi gereken çok önemli noktalar vardır. Çünkü övgüde dozu kaçırın kişi öyle veya böyle sözlerini yalanla bitirebiliyor. Sevdiğimiz kişi sanatçı ya da siyasetçi dahi olsa abartma huyumuzu araya katıp onlara söylenen sözlerin içine riyâ karıştırabiliriz. 
Hz. Peygamber (s.a.s)'ın huzurunda bir zat, orada bulunan diğer kişiyi övmeye kalkışınca Resulullah (s.a.s): "Kardeşinin boynunu bıçaksız olarak kestin." buyurarak, yüz yüze övgünün yasak olduğunu belirtmek istemiştir.
Oyuncu öz sanatkârın lütuflarını Hayat sahnesinde fark edince yaşadığı her anı sahnede sindire, sindire oynayabilme şansını elinden kaçırmaz. O’nun şahsına bahşetmiş olduğu yetenek becerisinin tadını yine O’nun rızasıyla sahnede çıkarır. O’nun Lütuflarındaki inceliği benliğinde fark eden oyuncu, yeteneğinin kaynağına ulaşmak istiyorsa gönül penceresini yine O’nun rızasıyla sonuna kadar açabilmelidir. 
Öz Sanatkârın Sanatını sahnede fark etmek isteyen özverili bir oyuncu, yüreğinden dökülen mısraların tadını tekrar, tekrar çıkarabilmenin keyfine varmak istiyorsa, bilinçaltına saklanan en değerli armağanı yeteneğinin kıymetini çok iyi bilmelidir. Oyuncu adayları yeteneğinin yaşadığı yere ulaşmak istiyorsa, bilinçaltındaki hazine dairesini O’nun rızasıyla didiklemekten asla vazgeçmemelidir. 
 
TÜM HAKLARI SAKLIDIR, İZİNSİZ KULLANILMAZ
 
 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...