Web Tasarım Ankara

 Rüyalarda buluşalım…

''Düşünceler İyi Ve Cesur Olanların Beyinlerinde, Kollarında Gelişmelidir; Yoksa Rüya Olmaktan İleri Gidemezler.'' Emerson'un bu güzel sözüne istinaden küçük bir HİKAYEM

''ah şu rüyalar''

Gece yarısı uykumun arasında buldum diyerek sevinçle uyanmış ve yanı başımda bulunan çift dikişli karalama defterime hemen icadımı çizivermiş tim…Çizdiğim jonglor kuklası, benim uyurken tekniğini bulduğum beş kukladan biriydi..

On sekiz iple oynatılan Jonglor kuklamın karman, çorman iplerinin kuklaya nasıl bağlanacağını yine unuturum korkusu, kabus gibi kan ter içinde uyanmamı sağlıyordu...

Rüyalarımın kahramanları her ne hikmetse o günlerde hep kukla'larım oluyordu… Rüyalarımda yeni kuklalar keşfedip onları gerçeğe dönüştürmek en büyük icatlarımdı… Gözüm kapalı olduğum anlarda, rüyalarımdaki arkadaşlarım olan kukla'larımla dost olmamı sağlıyordu... Çocukluğumda onlardan nefret etmiş olsamda rüya kardeşliği sayesinde onlarla olan beraberliğim beni bu günlere getirmişti...

Evet kuklalardan nefret ederdim ve ara sıra onları taşıyan sandığı sinirimden tekmelerdim ve fırsat buldukça iplerini koparırdım... Çünkü; onlar yüzünden hiç arkadaşım olmadı…

Babam tiyatronun organizasyonu için yanımızdan ayrıldığında annem ve ben otel odasında o sevimsiz kuklalarla haftalarca beraber kalırdık… ve annem her gece birini şefkatle sandığından çıkarır tamir eder tekrar şefkatle sandığına koyardı...

Filanca şehrin postanesinden şehirler arası bağlanan telefonla babamdan haber gelirdi ve biz falanca şehre gitmek için filanca şehrin otogarında otobüsün şoförüyle kuklaları otobüse almaları için pazarlık ederdik..

Kuklaların bulunduğu sandıklar 302 Mercedes otobüsün altındaki bagaj bölümünün yarısını kapladığından, bir türlü bizim olmayan paramızın yarısını da alıp götürürdü…

o meşakkatli turnelerimiz yüzünden şehirden, şehre yolculuk hiç bitmedi ve o iki sandık kukla yüzünden göçebe hayatımız bizi bir şehre bir türlü bağlayamadı…O yüzdendir ki Anadolu’nun herhangi bir kentinde uzun süren arkadaşlıklarım olmadı bırakın arkadaşlığı bir sene içinde yaşadığımız evimiz olmadı…

Otel odalarında geçmek zorunda kalan yaşamım yüzünden kuklalardan nefret etmemi sağlıyordu… En uzun kaldığımız şehirlerden biri olan Adana da annem hastalanınca babam beni yanına almış ve o nefret ettiğim kuklaları sahnede oynatmak zorunda kalmıştım…

Benden 15 yaş büyük olduğunu tahmin ettiğim El ibiş'imiz benim küçük parmaklarıma olmadığından evin küçük oğlu olan metin isimli el kuklasının entarisinin altından gelen sopasını minik ellerimle oynatıyordum ve onu seslendirmek bana düşmüştü…Göremediğim ama Bizi izlediklerini bildiğim seyircinin gülüşmeleri ve tepkileri bugün bile aklıma kazınmasına sebep olmuştu…

Söylemiş olduğum replik ''Affet beni ibiş amca, ben şimdi ne yapacağım'' dediğimde gözlerimden süzülen ilk göz yaşlarımı babamın oynatmış olduğu emektar kuklamız ibiş amcanın eteklerine siliveriyordum... Havada tutmaktan Yorulan minicik kollarımdaki el kuklasına ibiş amca o tahta elleriyle kuklamın alnına vurup ''Hangi taş büyükse bu kafanı o taşa vur'' demişti… Kollarımdaki yorgunluğun acısını çocukların alkışları alıp götürmüştü...

O alkışlar benim sahneye olan düşkünlüğümü perçinlemişti… Annemin hastalığı sebebiyle çıkmadığı sahnede oynatmış olduğum kuklayla onlara olan nefretim bir anda büyük bir aşka dönüşüvermişti…

Dostlar, rüyalarımdaki icat olarak gördüğüm düşüncelerim ve projelerim hiç bitmedi ve ben hala rüyalarımda görüp deneyerek sahnede başarılı oluyorum… Kukla'larıma olan sevgim kollarımda büyüttüğüm çocuklarıma dönüşüvermişti...

 

 RÜYALARIM GERÇEK OLMUŞ VE BEN BUGÜN BİLE HAYAL SATAN BİR HAYALBAZ OLUVERMİŞTİM…

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...

Etiketler: Kukla, jonglor, rüya, hayalbaz,