Web Tasarım Ankara

 Asıl hırsız İstanbul…

Eminönü iskelesinden kalkan vapurun güvertesinde elimdeki kenarı altın yaldızlı çay bardağından yudumlar alırken İstanbul’a hüzünlü bakışlar atardım. Adını sonradan öğrendiğim Sadri amca. Evlat bu güne kadar sayısız kadına aşık oldum ama hiçbiri bu İstanbul’a olan aşkım kadar uzun sürmedi dediğinde tebessümle, aşk ve İstanbul… Evlat Aşık oldun mu İstanbul gibi bir kıza aşık olmalısın çünkü yıllar geçse de ne aşkı nede kendi yaşlanacak. Sen ömür törpüsünde hırpalanırken o karşında en işveli tebessümüyle halicin sularında gerdan kıracak… Sadri amca siyah beyaz film karelerinden fırlamışçasına o güzel Türkçesiyle konuşmaya devam ediyordu.
Bugüne kadar sayısız kadınla aşk yaşadım ve onlar beni ben onları terk ettim, ama bu İstanbul var ya işte bir onu terk edemedim.., Yüreğim ne zaman daralsa, sevdayla başım ne zaman derde düşse Eminönü’nden kalkan bu geminin güvertesine çıkarım ve İstanbul’uma göz kırparım, O da her zamanki çapkın edasıyla gülümseyiverir… Sadri amca bir anda susup parmağını bulutlara çevirerek bir şeyi göstermeye çalışıyordu: Bak evlat işte şimdi olduğu gibi gülümseyiveriyor… Yaşlı parmakları titreyerek aşağı inerken işaret ettiği yerde Ayasofya’nın heybetli görüntüsü ve hemen arkasına saklanmaya çalışan güneşin elvedası…
Güneşin kızıllığı Sadri amcanın omuzlarına sarılmış veda ediyordu… Ceketinin iç cebinden çıkardığı kenarları tırtıklı küçük resmi bana uzatıp bak bu torunum Ali kemal… Uzattığı Resimde el sallayan bir kadın ve küçük bir çocuk vardı… Resimdeki hanım kızınız mı diye sorduğumda duymamış gibi bak işte bu resmi şurada çektirmişlerdi.. Gösterdiği yer güneşin vedasıyla öpüşen Ayasofya’ydı... Gözleri ufukta kaybolmuşçasına ayağa kalktı ve bir anda kayboldu… 
Sadri amca az önce bir nefes kadar yanımdaydı ama şimdi cismi buradayken ruhu gözlerinin karanlığında kaybolmuştu sanki… Koca kentin kızıllığı içerisinde bir toz tanesiymiş gibi sessizce uçuverdi yanımdan… Hüzün kokan Düşüncelerimin arasına birde Sadri amcanın kaybolan bakışları girivermişti… İçimden bir ses Sadri amcayla konuş her ne olursa konuş diyordu… Sadri amca diye seslendim duymadı, sırtına yüklediği dertler nedeniyle düşen omuzlarına dokundum, Sadri amca Yakında askere gideceğim diyerek başladım söze. Gözlerim gökyüzünde çığlık atan martıların kanadında havalanırken seslendim Sadri amca dedim biliyor musun? Askerde en çok özleyeceğim şey İstanbul olacak çünkü ben de senin gibi aşığım ona… Çocukluğum tiyatro turneleri yüzünden hep defasında İstanbul’a veda etmekle geçti, ailem göçebe kuşlar misali oradan oraya göç etmek için bu şehirden vazgeçerdi. Vazgeçişlerimiz sayesinde başka şehirlerin cazibesiyle tanışırdım. Bu sayede her sene onlarca şehrin koynunda uyanıyor olsam da Gözlerim İstanbul’u arardı. Ve tiyatro sezonu bittimi tilki misali kürkçü dükkânımız İstanbul’a dönerdik… Sadri amca gözlerini martıların kanatlarına yüklerken: Çocuk her bir vazgeçiş yeni bir başlangıçtır ve bizler çoğu zaman yeniden başlayacak gücü kendimizde bulamadığımız için bu vazgeçişlerden vazgeçeriz.
Ayağa kalktım ve boğazın serin sularına haykırırcasına: Sadri amca ben bu İstanbul’un en çok yaldızlı gecelerini sevmişimdir… Her gece bir hırsız gibi ansızın giriverdik İstanbul’un koynuna… Sokak lambalarına sığınan kelebeklerin kanat çırpınışlarında yolumu bulmaya çalışırken parmak uçlarında yürüyen bir hırsız misali sessizce giriveriyorduk İstanbul’un koynuna…
Sadri amca boğazın soğuk sularına dalan karanlık gözleriyle yanı başıma gelmiş: Evlat asıl hırsız İstanbul, asıl hırsız İstanbul… 
Sadri amca mimiklerinde büyüttüğü titrek bakışlarıyla Ayasofya ya öfke kusuyordu adeta… Nasıl yani Sadri amca İstanbul hırsız… Çocuk dedi sustu ve hiç konuşmadan sessizce yanımdan uzaklaştı... 
Elimde kenarı tırtıklı resimde el sallayan ali kemal öylece bakıyordu bana. Sonra elimi kaldırdım Sadri amca resmin… Avuçlarımdaki ali kemal ve ben öylece kalıvermiştik… 
Sadri amca diye bağırdım arkasından, resmin bende kaldı diyerek koşturuverdim. Önce merdivenler sonra koridorlar benden önce koşuverdi sonra geminin beyaz duvarları Sadri amcanın gölgesini alıvermişti içine. 
Sadri amca bir masal kahramanı gibi kayboluverdi boğazın hırçın sularında. Tahta koltukların üstünde tur atan güvertenin karnı aç kaçak yolcuları martılar çığlıklarıyla veda ediyordu Sadri amcaya. Düşüncelerim ipliği kopan tespih taneleri gibi dağılırken boğazın hırçın dalgalarına kulağımda bir çığlık feryad ediyordu… 
Evlat asıl hırsız İstanbul...
 
 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...